Modern tıbbın gelişimi sayesinde insanlık birçok hastalığı yendi ve yaşam ömrü uzadı. İşin doğası gereği bilim ve piyasa iş birliği halinde ilerledi. Bu her bireyin çıkarına yönelik dengelendiğinde oldukça olumlu gelişmeler sağladı ancak günümüzde tıp sektörünün çarkları hızlandıkça hastalık adlarıyla etiketlediğimiz onca insan, hayatta kalım olasılıklarının arttırmasına rağmen kronik hastalıkların pençesinden kurtulamıyor. Klinik pratiğimizde normlara uygun olarak yaptıklarımız, hastalığın belirtilerini maskelemekten öteye geçemiyor, laboratuvar değerleri düzeliyor, kronik hastalıkların akut ataklarında gelişen ölüm ve sakatlanma oranları düşüyor ancak kronik süreçler iyiye gitmiyor, tatmin edici iyileşme ve tıp sektörüne bağımlı olmadan tam bir ruh ve beden sağlığı neredeyse başvuran hiç bir hastada sağlanamıyor. Şunu çok net gördüm ki insan vücudunu parçalara bölmüş ve her parçanın ayrı otörler tarafından belirlendiği tıbbı kılavuzlar, insan denen karmaşık canlının hastalıklarına çare olmaktan yoksun. Hekimlerin eğitim ve kendini geliştirme çabaları, bu kılavuzların dikte ettiği tanı koyma ve kimyasala boğma yaklaşımından öteye geçemiyor. Çağın kendisi gibi hıza ve tüketime dayalı tıp ekonomisi , teknolojiyi ve kanıta dayalı tıbbı bilgileri, bu çarkın daha da hızlı dönmesini sağlayacak biçimde kullanıyor. Hızlı yaklaşımlar çarkın içine yeni hastaları sürüklüyor. Zaman yoksunluğundan ötürü bireysel tedavilerden uzak, herkese benzer doz, fabrikasyon tedaviler uygulanıyor. Ama bu hızlı sağlık tüketimine rağmen kronik hastalıkların oranı giderek artıyor.
Bu yetersizliğin tek nedeni bilimsel gelişmelerin henüz yeterli olgunluğa ulaşmaması değil. Her bilgi kendini deneyimleme sürecinde bir çok olumlu ve olumsuz süreçlerle arkasından yeni bilgileri çağırır. Bedenin iyileşmesini ve dingin bir ruh hali ile evrenle bütünleşebilmesi için sonsuza dek bilginin parabolik gelişimini izleyip altında ezilmek hiç de çözüm odaklı bir bakış açısı değil. Bu bilgi yükünün altında pratik bir yaklaşıma kısa yoldan ulaşabilmek için kılavuzların emri altında hareket etmek, doktoru mesleğini icra ederken yorumdan uzak tutuyor. Yorumdan uzak bir yaklaşım sanatsal özelliğini kaybediyor.
Hekimlik sanatında modern tıbbın rolü ona iyi malzemeyi sunmaktır. Hekime burada seçici olmak düşüyor. Çünkü piyasanın da etkisi ile dayatılan tıbbın arkasında hak ettiği değeri görememiş birçok tıbbı yaklaşımlar ve bilimsel tespitler gizlenebiliyor.
Sponsorsuz bilimsel makaleler hak ettiği değeri göremiyor. Patenti olmayan ürünlerin çalışmaları yüksek ses getirmiyor. İstatistikler ümit veriyor ama yeni tanı yöntemleri, genetik analizler, üstün ilaç teknolojileri öyküsünü bilmediğin hastanı iyileştiremiyor. Yani insanlığın gelişimi, hastaya ayıramadığın zamanın telafisini yapamıyor.
Bilime ve kanıta dayalı olmayan tıp, bir hekimin yöntemi olamaz. Özellikle akut hastalıkların kontrolünde, kazalar ve travmalarda, salgın hastalıklarda modern tıp ve bilimsel yöntemler sayesinde insan oğlun büyük kazanımlar elde etmiştir. Ancak giderek artan bilimsel deryanın içinde hekim boğuluyor ve dayatılan tıbbın arkasındaki birçok bilimsel gerçeği gözden kaçırabiliyor.
Bu bilim deryasında boğulmadan yüzmeyi öğrenebilen hekim ancak kendine el atan hastasını kıyıya çıkarabilir. Modern tıp deryayı dolduruyor ama usta ile çırağı, hasta ile hekimi birbirinden ayırıp ayrıntıda boğulup bütüne bakışımızı köreltiyor. Tıbbın iyi de bir felsefeye ihtiyacı var.